30 Ocak 2011 Pazar

Sol-Sonrası Anarşi mi? | Jason McQuinn

Kendilerini siyasal solun şu ya da bu biçimine yakınlık içinde tarif eden hâlâ çok fazla anarşist mevcut. Fakat sol gelenekle birlikte gelen ölü ağırlıkların çoğunu terk etmeye hazır olanların sayısı giderek artıyor. Derginin bu sayısının bir çok sayfası yeni bir keşfin başlangıcına ayrılmıştır, ki bu keşfin şansı, anarşistler için herhangi bir yararı kalmayan siyasal sol ile tanımlanıp tanımlanmayacakları üzerinde iyice düşünmelerine bağlıdır. Aşağı yukarı son iki yüz yıllık varoluşları süresince, bilinçli anarşist eylemciler, teorisyenler, gruplar ve hareketler, ısrarla soldaki sözümona devrimcilerin eklektik dünyası içindeki bir azınlık konumunda ikamet ettiler. Dünyanın pek çok yerinde – bu zaman zarfında isyanları ve devrimleri belirleyen - zaferlerinde hiç bir kayda değer süreklilik bulunmayan - bu otoriter asiler, etkin devrimciler arasında genellikle belirgin bir çoğunluk olmuşlardır. Ve böyle bir çoğunluğa sahip olmadıkları zaman bile, genellikle başka yollarla üstünlüğü elde etmişlerdir. Liberal, sosyal demokrat, milliyetçi, sosyalist ya da komünist, her ne olursa olsunlar, otoriter konumlardan oluşan bütün bir kümeye belirgin bir şekilde kendini adamış olan siyasal solun çoğunluğunu oluşturan akımının parçası olarak kalırlar. Adalet ve eşitlik gibi ideallere takdire değer bir kendini adamanın yanı sıra, çoğunluğu oluşturan bu akım, hiyerarşik örgütlenmeye, (ve çok sıklıkla) profesyonel önderliğe (önderlik kültüne), (özellikle de Marksçı varyantlarında dikkat çeken) dogmatik ideolojilere, kendini haklı çıkaran bir ahlakçılığa, toplumsal özgürlüğe ve otantik, hiyerarşik-olmayan topluluğa karşı geniş bir alana yayılan tiksintiye onay verir.
Özellikle Birinci Enternasyonal’den atılmalarından sonra, anarşistler kendilerini genel olarak zor bir seçimle karşı karşıya buldular. Eleştirilerini siyasal solun içinde bir yerde konumlandıracaklardı, keşke yalnızca kenarında kalsalardı. Aksi halde muhalif kültürün çoğunluğunu bütünlüğü içinde reddedebilir ve hem yalıtılma hem de ihmal edilme şansını elde ederlerdi. Çoktan beridir, çoğu değilse bile, [bazı ç.n.] anarşist eylemciler, solun otoriter kültüründen, ve [anarşistlerin ç.n.] eteklerine yapışarak kendi temalarını, kalıcı bir cazibe edinmiş olan çok daha özgürlükçü bir yönde uyarlamayı tercih etmesinden duydukları hayal kırıklığı nedeniyle solun dışına çıkmaya başladılar. Anarkosendikalizm bu türden bir sol-anarşizmin belki en iyi örneğidir. Anarşistlerin solcu deolojileriyle yöntemlerinin, toplumsal adaletin solcu bir vizyonu için çalışmak üzere kullanılmasına, fakat eş zamanlı olarak da doğrudan eylem, öz yönetim, ve (çok sınırlı ölçüde) belirli özgürlükçü kültür değerleri gibi anarşist temalara bağlanılmasına olanak tanır.
Murray Bookchin’in ekolojik anarko-solculuğu, ister özgürlükçü belediyecilik isterse toplumsal ekoloji etiketi altında yürüsün, bunun başka bir örneğidir. Yeşil politika alanında tercih edilse de her yerde ayağını basacağı her hangi bir sağlam zemin elde etmek yönündeki inatçı hatası ile ayırt edilir. Sol-anarşizmin tüm türlerinde en görünmez (ve sayısız) olan daha aşırı bir örnek de, çok sayıda anarşistin, sırf diğer anarşistlerle hiç bir doğrudan çalışma imkanı görmediklerinden dolayı, özgürlükçü değerlere ya çok az bağlı ya da hiç bağlı olmayan solcu örgütlere dalmak yönündeki seçimleridir (ki diğer anarşistler de çoğunlukla benzer şekilde gizlidirler, hali hazırda başka solcu örgütlere dalmışlardır). Belki de şimdi, siyasal solun yıkıntıları kendi üzerine çökmeye devam ediyorken, anarşistler için solun ha bire ortadan kaybolan gölgesinden iri adımlarla topluca uzaklaşmayı düşünmenin zamanıdır. Gerçekten de, hâlâ bir şans var, eğer yeterince anarşist kendilerini solculuğun sayısız hatasından uzak tutar, "ihanetlerinden" arıtırsa o zaman nihayet anarşistler kendi ayakları üzerinde durabilirler. Kendilerini kendi terimleriyle tanımlamanın yanı sıra, anarşistler bir kez daha, bu kez belki de kendi direnişlerini, siyasal sol ile ortak bir cephe oluşturma girişimleriyle uzlaştırmakta daha az istekli olacak yeni bir isyancılar kuşağına esin verebilirler; ki siyasal sol tarih boyunca her nerede özgür bir topluluğun yaratılışı gerçekleşirse buna karşı koymuştur. Kanıtlaması su götürmez. Solcu örgütlerin çok büyük bir çoğunluğu içinde (Enternasyonal’deki kırılmadan bu yana), her türlü özgürlükçü devrimcinin var olmalarına ısrarla karşı gelinmiş; katılmalarına izin verilen sol örgütlerin (örneğin anarko- Bolşevikler) çoğunda sessiz kalmaya zorlanmış; ve bunu yapacak zorunlu olan siyasal güce ve örgütsel kaynaklara erişen solcular tarafından eziyete, hapse, suikast ya da işkenceye maruz bırakılmışlardır (örnekler kalabalıktır). Anarşistlerle sol arasında neden bu kadar uzun bir çatışma ve düşmanlık tarihi vardır? Çünkü temelde yatan, sırasıyla eleştiriler ve pratiklerde somutlaşan iki değişik toplumsal değişim görüşü vardır (her grup ya da hareket daima çelişkili öğeler içermesine rağmen). En basitinden, anarşistler -özellikle kendilerini solla en az tanımlayanlar- çoğunlukla, kendini toplumdan ayrı bir siyasal önderlik olarak kurmayı reddeden, kitlesel örgütlerin inşası için
gereken manipülasyon ile kaçınılmaz olan hiyerarşiyi reddeden ve her hangi bir dogmatik ideolojinin hegemonyasını reddeden bir pratikle meşgul oldular. Öte yandan sol ise çok daha genel olarak, entelektüel ideologlarla oportünist politikacılardan oluşan seçkin bir önderliğe tabi kılınmış kitlesel örgütlerin vekalete ve temsiliyete dayalı pratikleriyle meşgul oldu. Bu pratiklerde parti kendisini kitle hareketinin, parti önderliği de partinin yerine koyar. Gerçekte, solun birincil işlevi sermaye ile devlete karşı doğrudan mücadele etmeye gücü etecek her toplumsal mücadeleyi tarihsel olarak yeniden sağlığına avuşturmaktır; öyle ki en iyi durumda, devam eden sermaye birikiminin, devam eden cretli köleliğin ve devam eden alışıldık hiyerarşik devletçi siyasetin toplumsal sırrını aima gizleyerek, buna karşın direniş ve devrime, özgürlük ve toplumsal adalete dair ayıf bir retorik altında zaferin hep sadece yapay bir temsiline ulaşılabilmek olmuştur.
Derinde yatan soru şudur: Anarşistler -apaçık ve uzlaşmayan bir eleştirel onumdan- solda kamet etmeyi seçmiş olanların sol içinde yaptıklarından daha iyisini ol dışında yapabilirler mi?

Anarchy - a journal of desire armed. Sayı: 48 / Sonbahar–Kış 1999-2000.
Çeviren: Kürşad Kızıltuğ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder