Max Stirner (erken bir Avrupalı anarşist olarak kullandığı takma ismidir Johann Caspar Schmidt'in), 1848'deki Prusya Devrimi'ni takip eden yıllarda Hegel sonrası oluşan felsefi çevrenin ayrışmasındaki en tanınan merkezi karakterlerden birisidir. Stirner, 1806'da doğdu, Hegelci felsefenin egemen olduğu eğitim sisteminde üniversiteye gitti; felsefe, filoloji ve teoloji üzerine çalıştı -o zamanlarda Hegel'den de dersler aldı. Ancak üniversitede sınavlarda başarılı olamadı. Berlin’de çalışma saatlarinin dışındaki zamanlarında şarap barlarına ve kahve evlerine sık sık uğrarken, bir yandan da “lisede” [1] kızlara öğretmenlik yaptı. “Die Frein” [2] ( Özgür grubu) ile Friedrichstrasse'deki Hippel'in şarap barında ilişkilenmeye başladı, aynı zamanda Bruno Bauer, Friedrich Engels ( dutzbruder [3] ) ve Arnold Ruge gibi dönemin önemli isyancı entelektüellerinden bazılarıyla da arkadaşlık geliştirdi.
Stirner'in kötü şöhreti neredeyse tamamen onun başyapıtıyla ilgili: Der Einzige und sein Eigentum [4] (Biricik ve Kendiliği). Stirner'in daha önceden de makaleler yazmış, analizlerini ifade etmiş ve bunları yayınlamış olmasına rağmen, 1844 yılı sonlarında kitabının basılması, “Die Frein” daki yoldaşları ve Prusya'daki geniş liberal ve radikal kültürel çevrelerde bir şok etkisi yarattı. Stirner'in metni, yalnızca çağdaşlarına kıyasla daha radikal değildi; aynı zamanda Hegel'in felsefi sistemine, Ludwig Fuerbach'ın hümanizmine, Bruno Bauer'in eleştirel eleştiriciliğine, Wilhelm Weitling'in komünizmine, Pierre-Joseph Proudhon'un karşılıkçı anarşizmine ve Karl Marx'ın gelişmekte olan Fuerbachçı komünizmine de yıkıcı eleştirel yumruklar indiriyordu. Moses Hess'in, Fuerbach'ın ve Bauer'in metnine yönelik tepkisel yazılarına yanıt olarak, Stirner, onların hatalı okumalarına dönük açıklamalarda bulunmak için Recensenten Stirner's [5] (Stirner'in Eleştirisi)'ni yayınladı.
Engels'in Stirner'in metnine yönelik başlangıçta duyduğu coşku, Marx'ın uyguladığı kaba disiplinle bir anda yok oldu. Kısa bir süre sonra, Marx ve Engels, Stirner’in muazzam çalışmasına Die Deutsche Ideologie [6] (Alman İdeolojisi) ile, ki Stirner hiçbir zaman bunu göremedi, cephe açtılar. Stirner’in Eleştirisi de aynen Biricik ve Mülkiyeti gibi, o yıllardaki (1844- 48) ayaklanma ve tartışmaların gölgesinde kaldı ve neredeyse unutuldu.
1700'lerin sonunda ve 1800'lerin başında Avrupa’da, anarşist çevreler, gruplar ortaya çıkmadan önce de, de facto olarak dikkat çeken anarşistler yaşamaktaydı. Max Stirner sadece ayrıntılara özen gösteren ve tutarlı bir anarşist teorik yönelimi olan bir yazar değildi; o, aynı zamanda felsefi manada gelmiş geçmiş en önemli anarşist eleştiriyi de ortaya koymuştu. Stirner’in teorisi, hem anarşist çevreler içinde hem de dışında, büyük tartışmalara ve keskin çatışmalara vesile oldu. Stirner'in betimleyici, fenomenolojik egoizmi ve mutlak olarak köleliğin her türünü, biçimini reddetmesi anarşist ahlakçılar, ideologlar ve (özellikle solcular ama bireyciler ve diğerleri de dahil) her kanattan politikacılar nezdinde rahatsızlık yarattı. Her tek bireyin, daima kendi kararlarını aldığını ve her an kendi iradesine sahip çıkmak veya kendine yabancılaşmak ve köle olmak seçenekleriyle yüzleşmekten kaçamayacağını açık ve net biçimde kabul eden Stirner, sadece reaksiyonerlerin değil, aynı zamanda kendisini radikal ilan edenlerin ve sözümona anarşistlerin de isyanı kendi emellerine alet edip yeni yabancılaşma ve kölelik biçimlerine kanalize etme girişimlerini tüm çıplaklığıyla ifşa eder. Der Einzige und sein Eigentum’da Stirner’in, zorunlu ahlak yoluyla köleliği yasallaştırmak isteyenlere, politik koşullara ve kapitalist ekonomiye ya da eşdeğer kurumsal biçimlere boyun eğmeyi meşrulaştırmaya çalışan ideoloji taraftarlarına ve herkesi hizada tutmak için çabalayanlara, insanları sürü gibi yönlendirmeye çalışan politikacılara yönelik sert eleştirileri mevcut. Marksistler, militaristler ve politikacılar tarihleri boyunca Stirner'e “şeytani anarşist” muamelesi yaptılar. Anarşist camianın içinde bile, Proudhon'dan Bakunin'e, Kropotkin'den Faure'ye, Maximoff'tan Arshinov'a ve özellikle 20. yüzyıl boyunca anarko-solun sıradan ideologlarına göre, Max Stirner'in sözleri lanetliydi!
Ancak hâlâ, - anarko-solcuları ne kadar öfkelendirse de- içine anarşistlerin de dahil olduğu, Stirner’in uyarılarını ve eleştirilerini dikkate alan, evcilleşmemiş ve kontrol edilemez başıbozuklar, kendini domine edecek kurumları reddeden neşeli ve radikal bir azınlık her zaman var. Stirner'in söylediği gibi, “Hiçbir şey bana benden önemli değildir!”. Bu söz, açıkça, yalnızca kendi hayatımızı nasıl yaşayacağımızı seçtiğimizde özgür olacağımız anlamına geliyor. Politikacılar, ekonomistler, ideoloji taraftarları, rahipler, felsefeciler, polisler ve her türlü üçkâğıtçı sanatçılar, yasal yollardan ya da değil, planlarla, ve/veya bombalarla ve silahlarla: Yaşamlarımızdan defolup gidin! Bunlara, gözlerimize perde çekebileceğini sanan her türlü üçkâğıtçı anarşist de dahil!
Dipnotlar:
[1] Gymnasium: O dönemde, aşağı yukarı bir kolej hazırlık okuluna denk düşüyor.
[2] Die Frein: Serbest Genç Hegelciler grubunun ismi.
[3] Dutzbruder: “Resmi” olmayan ve birbirini yakından tanıyanların “sen” olarak kullandıkları kelime (Almanca du- sen'in, bruder- kardeş ile birleşiminden oluşan kelime)
[4] Der Einzige und sein Eigenthum: Biricik ve Kendiliği
[5] Recensenten Stirner's ,Stirner'in Eleştirisi: Bu açık seçik savunma, 1845 Eylül'de Wigands Vierteljahrsschrift’te yayınlandı (ama genellikle görmezden gelindi).
[6] Die Deutsche Ideologie, Alman ideolojisi: Marx kulaklar, komiserler ve gizli servisin topraklarında bir Tanrı’ya dönüştükten sonra en sonunda basıldı, ama kitabın Stirner’in isminin geçtiği büyük bir bölümü sansürlendikten sonra!
Jason McQuiin
Çeviri: E. Ö.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder