22 Ekim 2011 Cumartesi

Hepimiz Birer Agnostik=Bilinemezciyiz

Gerçeklik ve hakikat yalan makinesine sokulunca, bir gerçeklik ve hakikatin var olduğuna inanmadıklarını itiraf etmişlerdir.

Hepimiz birer agnostik/bilinemezciyiz. Eskiden Tanrı ya inananlar ve inanmayanlar vardı. Şimdi gerçekliğe inananlar ve inanmayanlar var. Bir de gerçeklik agnostikleri vardır.

Bunlar gerçekliği tamamen reddetmemekle birlikte, gerçekliğe inanmayı yadsıyorlar: “ Eskiden Tanrı konusunda söylendiği gibi, gerçeklik diye bir şey var ama ben inanmıyorum” diyorlar. Bu düşüncelerde çelişkili ya da saçma bir yan yok. Burada ilke düzeyinde, bilinçli şekilde fetişistleştirilmiş gerçekliğe ait göstergelerin tuzağına düşen bir gerçekliğin yadsınmasından söz ediyoruz.

Aslına sadık, yalın, kendini ifade edebilen göstergelerden önce var olmuş bir gerçeklikten söz edilebilir mi? Who knows? Gerçeklik adlı belirginliğin üzerinde, geçmişe özgü bir kuşku dolaşmaktadır.

Agnostik, bir yandan o ilk başlangıçtaki dünya ya da gerçekliği yadsımaya çalışırken, bir yandan da gerçekliği tartışılmaz bir varsayım olarak kabul etmekte, o arada da; gerçeklik diye bir şey bulunmadığını gizlemeye yarayacak göstergelerin varlığını onaylamaktadır. Ortalığı hızla kapsayan göstergeler sonuç olarak kendilerine olan inancın yok olmasına neden olmaktadırlar. Belki de agnostik gerçeklik yerine göstergeleriyle yetinmeyi tercih ediyor. Belki de bu belirsizlikten hoşlanıyor. Zira bu hiçbir şeyi temsil etmeyen göstergelerle istediğiniz gibi oynayabilirsiniz. Oysa “nesnel” denilen gerçeklikle böyle bir şey olanaksızdır.

Gerçekten göstergeye doğru gidiş çok geniş bir oyun ve belirsizlik alanının oluşmasına yol açmaktadır. Özellikle de iktidarın gerçekliği konusunda. Zira göstergeler ve imgeler düzeyinde iktidar lehine bir anestezi ve güdülmeme tehlikesi söz konusuyken, iktidar açısından tam tersine iktidar göstergelerine indirgenme gibi bir tehlike vardır. Giderek çoğalan göstergeler ve imgeler iktidarla kurulan simgesel ilişki konusunda önemli değişikliklere yol açmaktadır.

İktidar tek yönlü verme/bağışlama (yasalar, kurumlar, iş, güvenlik, v.s) üzerine oturmaktadır. Varlığını şiddet ve zorlamadan çok bu simgesel yükümlülüğe borçludur. Oysa bize yalnızca imgelerini sunan bir iktidara olan borcumuz da o ölçüde azalmaktadır. Bize göstergeleri aracılığıyla seslenen iktidara biz de yalnızca göstergeler aracılığıyla karşılık verdiğimiz için ona karşı olan bağımlılığımızda bir gevşeme olmaktadır. Hiç kuşkusuz manevi düzeyde bir doyum duygusu söz konusu değil, ancak bu durum iktidara karşı olan yükümlülüklerimizi azaltıyor ve göstergeler düzeyinde karşılaştığımız rahatlığa biz de benzer bir duyarsızlıkla yanıt veriyoruz. İktidara karşı basit bir inançsızlık numarası çekerek onu görmezden gelip, yok sayabilir ve bize göstergelerini sunan iktidara biz de ona olan bağımlılık göstergelerimizi sunabiliriz. “Düşünsel zayıflık” denilen şey belki de budur.

Sanal gerçeklikle birlikte, bu ilgisizlik ya da soğuma daha da radikal boyutlara ulaşmaktadır. Dolayısıyla neredeyse toptan denilebilecek bir kopuş, özgüvenini yitirme evresi içine girmiş bulunuyoruz.

Sanal evrende kendisine karşı bir yükümlülük duygusu hissetmek zorunda olduğumuz bir şey var mı?

Gerçeklik, amaçlar ve nihai anlam konusunda tümden agnostik olduğumuz bir anda (tıpkı agnostiklerin Tanrı nın varlığı konusunda içine düştükleri durum gibi) bu belki de teknik güdülmeme ve performans açısından bir koz olarak kabul edilebilir.  Agnostiklerin kendi konularında oldukça bilgili ve uzman kişiler olduğu söylenmektedir! Burada asıl sorulması gereken soru: Sözü edilen şeyin daha özgür olmak mı yoksa daha önce rastlanmamış boyutlara ulaşan bir teslimiyet biçimi olup olmadığıdır.

Simgesel meydan okuma sorunu hayati bir öneme sahiptir. Herkes bir şeyler talep etmektedir. Talep edilen iktidar, anlam ve göstergeye boyun eğme, isterse başkaldırma, ister inanç, isterse inançsızlık aracılığıyla olsun muhakkak bir yanıt verilmesi gerekmektedir.

İktidar rastlantısallaşıp, belirsizleştikçe göstergeler giderek anlamlarını yitirmekte ve yanıtlanmaları güçleşmektedir. Halbuki iktidar artık bizi sorgulamakla (gerçek soruların dolayısıyla gerçek yanıtların söz konusu olmadığı sondajlar dışında) uğraşmamaktadır. Değiş tokuş edilen göstergeler karşılıklı etkileşim, iletişim ve haber süreci dışında bizi sorgulamamaktadır, ki bu süreç gerçek ikili bir ilişkiyi gerektirmediği için gerçek bir yanıt da söz konusu değildir. Bu ikili ilişkinin sona ermesiyle birlikte ortaya topyekun bir soyutlama girişimi ve bir egemenlik biçimi çıkmaktadır.

Egemenlik stratejisi tüm iletişim teknikleri/teknolojileriyle hiç kesintiye uğramadan, dört bir yandan saldıran haber üzerine oturduğundan yanıt verebilmek olanaksızdır. Öte yandan anlamsızlık da benzer bir kayıtsızlık ve direnişe yol açmaktadır… Hızlandırılmakla birlikte göstergeler düzeyinde değer kaybına uğrayan toplumsal bir dolanım süreciyle sorusuz ve yanıtsız bir karşılıklı etkileşim oyununda, iktidar ve bireylerin birbirlerini etkileyebilmeleri olanaksız olup, aralarında herhangi bir politik ilişki bulunması da söz konusu değildir. Sanal soyutlamaya başvurmanın böyle bedeli vardır ama bunun gerçek kayıp olduğu söylenebilir mi?

Günümüzde bunun kolektif bir tercih olduğu söylenebilir. Belki de makineler tarafından yönetilmeyi insanlar tarafından yönetilmeye yeğliyoruz. Belki de anonim ve otomatikleşmiş bir egemenlik biçimini insan iradesine bağlı, hesaba kitaba dayalı egemenlik biçimine yeğliyoruz. Yabancı irade yerine bizi emip, her türlü sorumluluğu üzerimizden alan integral hesaba boyun eğmeyi yeğliyoruz.

Belki de asgari özgürlük tanımı budur. Aslında bunun daha çok bir yoksunlaşma, beklentiden yoksun bir kayıtsızlık, makinelerinkine benzeyen zihinsel bir ekonomi yapma biçimi olduğu söylenebilir. Bizler de giderek bu sorumluluktan tamamıyla bihaber makinelere benzemeye başladık…

Bunun bilinçli bir davranış ya da yadsıma biçimi olduğu söylenemez. Bunun için yeterli enerjiye sahip değiliz. Bu daha çok belirsiz, yani olumsuz bir tercihe benzemektedir.
...
Jean Baudrillard - Şeytana Satılan ya da Kötülüğün Egemenliği s.86-89
(Kitabın tamamını PDF olarka burdan indirebilirsiniz.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder