Laf olsun diye grev yapmak güncel bir mücadele biçimidir. Herhangi
bir neden, bir amaç ya da politik bir gönderenler sisteminden yoksun bu grev
biçimi; bir nedene dayandırılmayan, herhangi bir gönderenler sisteminden
yoksun, toplumsal bir kullanım değeri olmayan ve kendinden başka bir şeyi
amaçlamayan bir üretim biçimine – üretim
için üretime- yani kısaca, artık bir yeniden üretim sisteminden başka şey
olmayan ve onu sırtında taşıyan kısır döngüsel emek sürecinin de devasa bir
totolojiye dönüşmüş olduğu bir sürece karşı çıkmaktadır. Grev yapmış olmak için
grev yapmak, değer yasasının en son aşamasına denk gelen kapitalin içine düşmüş
olduğu bu son durumu açığa çıkardığı için ters ancak yıkıcı bir totolojidir.
En sonunda grev: politik
güçler ve iktidar oyunu ilişkileri konusunda ağırlığı olan bir
araç, yalnızca bir araç, olma özelliğini yitirmiştir. Grev artık bir amaca
dönüşmüştür. Bir tür amaçsızlığı amaç edinmiş olan üretimi, kendi sahasında
kesin bir parodiye dönüştürerek, yadsımaktadır.
Üretim için üretim düzenindeyse artık israfa yer yoktur.
Kullanımın kısıtlı olduğu bir ekonomi için geçerli olan bu terimi bizim
kullanabilmemiz olanaksızdır. İsraf sistemini duygusal bir şekilde
eleştirenlere ait bir terimdir bu. Concorde uçağı, uzay programı, vb şeyler israf
değildir. Tam tersine. Çünkü ‘’nesnel’’ yararsızlığın en üst düzeyine ulaşmış
sistemin ürettiği ve yeniden ürettiği şey bizzat
emeğin kendisidir. Zaten (işçiler ve sendikalar da dahil olmak üzere)
herkes ondan bunu beklemektedir. Her şey bir iş sahibi olma olayının çevresinde
olup bitmektedir – toplumsal demek önce insanlara iş alanı yaratmak demektir.
Her yerde esas olan işin korunmasıdır. Bu bağlamda İngiliz sendikaları
Concorde’u süpersonik bir bombardıman uçağına dönüştürmeye hazırdırlar – enflasyon
ya da işsizlik arasında yapılan seçimin sonucu yaşasın enflasyon, vs şeklinde
olmuştur. Sahip olunan iş, Sosyal Sigortalar ve tüketim nesneleri toplumsal bir
yeniden bölüşüm nesnelerine dönüşmüş gibidirler. Bu muazzam bir paradokstur.
Emek giderek üretken bir güç olma özelliğini yitirmekte ve giderek bir ürüne dönüşmektedir. Bu görünüm kapitalist
sistemin uğradığı güncel mütasyonun en belirgin özelliklerinden biridir. Bu
devrim sayesinde kapital üretime özgü bir aşamadan yeniden üretim aşamasına
geçilmektedir. İşlerin yürümesi ve gelişebilmesi konusunda kapital, emeğe, her
geçen gün daha az gereksinim duymaktadır. Çünkü kendisinden daha çok iş alanı
‘’üretmesi’’ istenmektedir.
İş üretmiş olmak için çalışılan bir sistemdeki bu saçma kısır
döngünün karşılığı laf olsun diye grev yapmaktır (zaten günümüzde ‘’hak
aramaya’’ dayanan grevlerin çoğu böyle bir görüntü sunmaktadırlar). ‘’Bize grev
yapığımız günlerin ücretini ödeyin’’ – yani aslında; grev denilen şeyi yeniden üretebilmemiz için bize para verin. Sistemin genel
yapısına özgü saçmalığın tersine çevrilmesi denilebilecek bir şey.
Günümüzde tüm ürünler ve eğin kendisi yararlılık ve yararsızlığın
ötesine geçmişlerdir – artık üretken emek yoktur, onun yerine yeniden üretime dayanan bir tüketim vardır. Boş zamanı
değerlendirme denilen şey de en az emek kadar ‘’üretkendir’’. Fabrikada
harcanan emek de en az boş zamanı değerlendirme ya da üçüncü (hizmet) sektörü
kadar ‘’verimli değildir’’ – bu formüllerden birinin ya da diğerinin geçerli
olmasının bir önemi yoktur. Üstelik bu
duyarsızlık tam da ekonomi politiğin tamamlanış (bitiş) evresine ait bir
göstergedir. Her şey yeniden üretim mantığı üzerine oturtulmuştur – yani
şeyler kendilerini birbirlerinden ayırmamızı sağlayan somut amaçlarını
yitirmişlerdir. Artık kimse üretmemektedir. Üretim ölmüştür yaşasın yeniden
üretim düzeni!
Jean Baudrillard – Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm s.47-49
Kitabın tamamını pdf olarak buradan indirebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder