Devrimin anlamı hakkında birazcık deneme yapmalı ve düşünmeliyiz. Bu terim şimdi o denli kırılmış ve yıpranmış ve o kadar çok her yere çekilmiştir ki, her ne kadar basit de olsa temel bir tanıma geri dönmek gerekli. Bir devrim, bir sürecin, aynı noktaya geri dönmeyi imkânsız kılan bir değişimin doğasına dair bir şeydir. Bu, yeri gelmişken, “devrim” teriminin, bir yıldızın diğeri etrafındaki dönüş hareketine atıfta bulunan bir anlamda kullanılmasına aykırıdır. Devrim, bir şeyi değiştiren bir tekrar, tersine dönüşü olmayanı getiren bir tekrardır. Tarihi üreten, bizleri aynı tutumların ve anlamların tekrarından alıp götüren bir süreç. Bu yüzden, tanım gereği, bir devrim programlanamaz, çünkü programlanabilir olan daima zaten buradadır (déjà-là). Devrimler, tarih gibi, daima sürprizler üretir. Tanım gereği daima önceden tahmin edilemezdirler. Bu insanı devrim için çalışmaktan alıkoymaz, devrim için çalışmayı önceden tahmin edilemez için çalışmak olarak anladığı sürece.
Dediğim şey hiç de o kadar saçma değil: üretken bir sürece katılmış bir şair ya da müzisyen –eğer kendisi bütünüyle bir üniversiteye ya da konservatuara bağlanmış değilse– onu üretene kadar ne ürettiğini asla bilmez. Kendi üretimlerinde intihar ya da deliliğe varma noktasının üstesinden gelmiş bütün yaratıcıların muazzam bir listesini yapabiliriz.
Konumuza dönersek, benim görüşüme göre, devrim fikri süreç fikri ile tanımlanır. Var olmayan bir şeyi üretmektir, şeylerin, düşüncelerin ve duyarlılıkların tam olarak varlıkları içinde bir tekillik üretmektir. Bilinçsiz toplumsal alanda, söylemin ötesindeki bir düzeyde, mutasyonlara sebep olan bir süreçtir. Biz bunu bir varoluşsal tekilleşme süreci olarak adlandırırdık. Sorun tekil süreçlerin, onları bir çalışmada, bir metinde, birisiyle ya da başkalarıyla birlikte bir hayat tarzında, ya da yaşam alanlarının veya yaratılacak özgürlüklerin keşfinde açıkça ifade ederek desteklenmesinin nasıl sağlanacağıdır.
Ancak bugünlerde insanlar, “devrimci” sözcüğünün belirli durumları ve projeleri tarif etmekte kullanıldığını pek duymuyor. Devrimci ne anlama geliyor? Mesela bir projenin, Troçkist kavrayışta olduğu gibi sürekli devrimci olması mümkün mü? Bu açıkçası sözcükler üzerinde otomatik bir oyundur, çünkü tanım gereği devrim sürekli olamaz: o, bir sürecin içinde bir tersine çevrilemezlik anı olarak tanımlayabileceğimiz belirli bir dönüşüm anıdır. Benim buradaki yerim bu konuda ders vermek değil, fakat tersine çevrilemez süreçlerin çalışılması bilimde önemli bir teorik problemdir, özellikle de termodinamik alanında. O halde, bir süreci, eğer tersine çevrilemez bir gidişat alıyorsa ve bundan ötürü, buna onun tarihi emsalsiz şekilde yazdığını da ekleyebiliyorsak, devrimci olarak adlandırabiliriz.
Henüz söylediğim şey çok bayağı görünüyor, fakat bunu belirli klişelere uygularsak şeyler daha karmaşık hale gelirler. İçsel olarak devrimci olmak bir sınıf için mümkün müdür? Bir toplumsal, siyasal oluşumun –sendikaların mesela– elli yılı aşkın bir süre boyunca devrimci olduğunu iddia etme durumu, Sovyetler Birliği’nde örneğinde olduğu gibi açıkça bir çelişkidir:devrim ya süreçseldir, ya da devrim değildir. Fransız Devrimi bittiğinde, işaretler bütün şehir salonlarına konuldu ve okul çocukları insan haklarını yürekten öğrenmek zorundaydılar: bu artık süreçsel karakteri olmayan bir devrimdi.
Devrimci mikrosüreçler yalnızca toplumsal ilişkilerden fazlasını gerektirir. Örneğin Modigliani, bir şekilde, muhtemelen daha önce hiç kimsenin yapmaya cüret edemeyeceği yüzler gördü. Örneğin, belirli bir anda, zamanın devri içinde bizim “yüzsellik makinesi” diyebileceğimiz şeyi bütünüyle değiştiren özel bir tür mavi göz resmi çizdi. Algılama ve pratik açısından bu dönüşüm mikrosüreci, bir şeylerin değişmiş olduğunu algılayan insanlar tarafından yakalandı, Modigliani yalnızca kendisinin bir yüzü görme biçimini değiştirmekle kalmadı, bir yüzün kolektif olarak görülme biçimini de değiştirdi. Bu süreç kendi hayatiyetini, devrimci karakterini belirli bir toplumsal alanda, zamanın belirli bir anında ve belirli bir dönemde korudu. Daha sonra, resim yapma süreci başka bir yerde vuku buldu, başka süreçler ve başka devrimci mutasyonlar zuhur etti ve bir şekilde, kimi şekillerde yeni mikro süreçler gelişim halinde yerini aldı. Evet, devrim sorunsalı bu türden şeyler de içerir.
Eğer bir kültürel devrim ve insanlar arasında bir tür mutasyon yoksa, daha önceki bir toplumun yeniden üretimini geçersizleştirmemiz olmaksızın, olası herhangi bir rejimin devrimci bir dönüşüm olduğuna inanmıyorum. Benim moleküler devrim dediğim şey, hayat tarzındaki değişimin belirli pratiklerine dair tüm olasılıkların yelpazesidir ki bu herhangi bir toplumsal dönüşümün koşuludur. Bunda ütopyacı ya da idealist hiçbir şey yok.
Bugünlerde, insanlar devrimci sözcüğünü dillendirmeye artık cesaret dahi etmiyorlar. Kabul edilmelidir ki, “hakiki” bir devrimin hâlâ var olabileceğini tahayyül etmek daha ziyade ahmakça. Bugün Fransa’da devrimden bahsetmek hiç de havalı değil. Çoğu Fransız entelektüeli, sınıf mücadelesi sorunsalını dışlıyor, fakat bu demek değil ki bunun tarihteki bir mesele olduğundan vazgeçmiş olsunlar. Vuku bulan şey, hali hazırda onların iyi bilinen bir açmazda olduğudur. Devrimci olduğu iddia edilen tüm modelleştirme sistemleri, gerçekten daha çok bahsettiğim şeyin reddine sebep olan bir şey, devrimci süreçleri engelleyen bir şey gibi işlev görüyor. Bununla birlikte, onu idare eden bütün bürokratizmlere rağmen bu mücadele gereklidir: bütün mesele bunu devrimci bir süreçle karıştırmamaktır. Fakat devrimci olmadığı gerçeği onu daha az gerekli kılmaz. Örnek olarak bir çatıyı destekleme problemini alalım: burada açığa çıkan sorun, çatı desteklemenin devrimci olup olmadığını bilerek yapmak zorunda olmak değil, kafalarımıza düşmesi tehlikesini göze alıp almadığımızı bilmektir. Bunun aynısı toplumsal ilişkiler için söylenebilir: çalışan sınıfların ve çeşitli çıkar gruplarının, hangi aracı kullanabilirlerse kullansınlar, baskıcı sistemlere karşı direnmeleri tamamen meşrudur. Bir şey daha, bir devrim siyasetini (çoğul olarak), moleküler devrimleri açıkça dile getirmek, epey farklı bir şeydir. Önemli olan, Marksizmi/toplumsal mücadeleyi/sendika mücadelesini moleküler devrimlerin karşısına, birbirlerini dışlayıcı alternatifler olarak kuran düalist, ikici mantıktan kaçınmaktır.
Felix Guattari & Suely Rolnik, Molecular Revolution in Brazil, Semiotext(e), 2008, sayfa: 258-261.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder