John Oswald, 1970'lerden bu yana, müzik endüstrisince meta olarak dolaşıma sokulan müziği değişik tekniklerle yağmalıyor, yapıbozuma uğratıyor, yeniden bağlamlandırıyor. Toronto'daki bodrum katı stüdyosunda sonik entrikalar çeviriyor. Korsanlık yoluyla popüler müzikteki yazarlık, yaratıcılık, özgünlük kavramlarını sorguluyor.
*
1989 yılında, Gizemli Teyp Laboratuvarı adını verdiği stüdyosunda çok sayıdaki plaktan alıntılar yaparak bir ses kolajı oluşturdu. Alıntı yaptığı şarkıcı ve gruplar arasında Elvis Presley, Beatles, James Brown, Dolly Parton, Michael Jackson vardı. Bazı alıntılarla tempoyu hızlandırmış, bazılarında yavaşlatmıştı. Örneğin bu yolla Dolly Parton'ın sesini erkek sesine dönüştürmüş, cinsiyet kategorilerinin ne kadar yapay olduğunu göstermişti. Sadece popüler müzikten alıntılar yapmakla yetinmemiş, Stravinsky ve Richard Strauss'a da bu çok renkli ses kolajında yer vermişti.
John Oswald oluşturduğu kolajı cd formatında bin adet bastırdı. Birkaç yüz tanesini özel arşiv için alıkoydu, geriye kalanı dostlarına, kütüphanelere ve alternatif müzik yayımı yapan radyo istasyonlarına armağan olarak dağıttı.
*
John Oswald bu cd'lerden bir tanesini dahi piyasaya sürmemiş, hiçbir maddi kazanç elde etmemişti. Fakat, Kanada Plak Endüstrisi Birliği, Oswald'ın korsanlık yaptığını ileri sürerek onun aleyhine dava açtı. Alıntıladığı şarkıcılardan sadece Micheal Jackson yasal yollara başvurdu. Oysa, Oswald'ın müziğini yağmaladığı pop yıldızları arasında yapıtından çalıntı yapıldığı iddiasında bulunmaya en az hakkı olan Micheal Jackson'dı. Dangerous albümünde yer alan bir parçada Cleveland Senfoni Orkestrası'nın yorumladığı Beethoven'ın Dokuzuncu Senfoni'sinden bir dakikalık bir bölümü izinsiz kullanmış, milyonlarca satan albümün satış gelirlerinden adı geçen orkestraya bir cent ödememişti.
Sonuçta, telif haklarının ihlal edildiği hükmüne varan mahkeme, John Oswald'ın özel arşivinde alıkoydukları da dahil olmak üzere, bütün cd'lerin imha edilmesine karar verdi. Fakat, Oswald, bu karara ve yasal engellere karşın (ç)alıntılarla, sample'larla müzik yapmaktan vazgeçmedi.
*
İlginçtir, Micheal Jackson'ın çalıntı yapmakla suçladığı ve aleyhine dava açtığı John Oswald'ı, popüler müziğin çok az sayıdaki yaratıcı topluluklarından biri olan Grateful Dead özel ses arşivini dilediğince kullanmaya davet etti. Oswald bu daveti seve seve kabul etti ve topluluğun kurulduğu günden başlayarak bütün konser kayıtlarını içeren zengin arşivinde derin arkeoloji çalışmaları gerçekleştirdi. Topluluğun hemen hemen her konserinde çaldığı ''Dark Star'' adlı parçanın versiyonlarından alıntılar yaparak ilginç bir kolaj oluşturdu. Grateful Dead bu parçayı her konserinde çalıyordu; ama, doğaçlama yaptığı için her defasında farklı bir ''Dark Star'' ortaya çıkıyordu. Oswald, Grayfolded adını verdiği albümde elli bir ''Dark Star'' versiyonundan alıntılar yaptı.
John Oswald'ın ince dilimlenmiş alıntılarla yaptığı albümlerden biri de Plexure başlığını taşıyor. John Zorn'un sahibi olduğu Avant şirketince yayımlanan ve toplam süresi yirmi dakikayı aşmayan bu mini albüm tam yetmiş alıntıdan oluşuyor. Alıntılar, sample'lar 1982-92 yıllarını kapsayan dönemim pop müziğinden seçilmiş. Oswald'ın bu dönemi tercih etmesinin nedeni, o yıllarda müzikal üsluplar arasında çok sık geçişler olması, üslupların kaynaşması, iç içe ya da yan yana var olması. Henüz canlılığını yitirmemiş disko müziği, yeni dalga, heavy metal, tekno, hip hop, bubble gum..
John Oswald alıntılarla sıkı bir ses dokusu örmeyi ses yağmalama (plunderphonics) olarak kavramlaştırıyor. Yukarıda sözü edilen ve dava sonucunda imha edilmesine karar verilen albümüne de bu adı vermişti. Kavram Oswald'a ait; ama açıklamasında ve yaygınlaşmasında bu konuda birkaç kapsamlı yazı yazmış olan Chris Cutler'ın da payı var.
John Oswald kaydedilmiş sesleri talan etmede William Burroughs'un cut-up(kes yapıştır) yönteminden etkilenmiş. Oswald'ın ses yağmacılığı, cut-up yönteminin işitsel karşılığı. Ayrıca, Dadaist'ler başta olamak üzere, yirminci yüzyıl başlarındaki devrimci sanat akımlarının monta tekniklerine başvurduklarını, imge kolajları yarattıklarını unutmayalım. Pierre Schaeffer'in Paris'teki ses laboratuvarında gramofon kayıtlarıyla yaptığı manipülasyonları, Edgar Varesé ve Mauricio Kangel'in manyetik şeritlerle, disklerle giriştikleri benzer deneyleri, John Cage'in ''Düşsel Manzara (No.5)'' başlıklı başlıklı yapıtında gramofona kaydedilmiş sesleri kompozisyonun bir parçası haline getirmesi de ses yağmacılığının erken örnekleri olarak anabiliriz.
John Oswald sadece ses yağmalamıyor. O aynı zamanda bir doğaçlama müzisyeni. Alto saksafon çalıyor. Gitarcı Henry Kaiser ve trompetçi Toshinori Kondo ile yaptığı doğaçlama çalışmaları var. Yanı sıra Kanadalı Koreograf James Kudelka'nın modern dans çalışmaları, geçtiğimiz aylarda Akbank Caz Festivali dolayısıyla İstanbul'a gelen (ve Roll dergisinin 59.sayısında bir söyleşi yayımlanan) Paul Haines'in ses şiirleri için müzik yazdı. ''Spectre'' (Hayalet) adlı bestesi Kronos Dörtlüsü'nce seslendirildi.
Müzik dinleyicisi için değil, tüketici kitle için seri imalat yapan büyük plak şirketleri teknolojik gelişmeleri hep kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istiyorlar. Oysa John Oswald radikal postmodernistler teknolojiden, pazarı tehdit eden, müzik endüstrisine meydan okuyan alternatif müzikler yaratmada da yararlanılabileceğini kanıtlıyor. Müzik endüstrisine egemen olan büyük plak şirketleri, sanatçı haklarını ve entelektüel mülkiyeti koruma kisvesi altında gerçekte, radikal postmodernistlerin teknolojideki gelişmelerden yararlanarak alternatif müzik yaratmalarını engellemeye çalışıyorlar.
*
Müziğin kitleler için fabrikasyon olarak imal edildiği bir çağda özgünlük, müzik endüstrisince yayılan bir yanılsama. John Oswald özgünlük yanılsamasını açığa çıkarmakla kalmıyor, bir birine çok benzeyen şarkıları dönüştürüyor, çoğaltılan pop müziğine yeni bir anlam kazandırıyor. Klonlamanın (kopyalamanın) alternatifi olarak kodlamayı savunuyor.
Tekrarı dıştalayan bu ''yaratıcı hırsızlık'' kanıksanmış olanı yeni ilişkiler içinde sunarken, popüler müzik dinleyicisini edilgen bir tüketici olmaktan çıkartıyor. Daha açık bir anlatımla, ses yağmacılığı müzik endüstrisini besleyen hiper tüketim toplumuna meydan okuyor.
John Oswald ve Chris Cutler kaydedilmemiş seslerin tüketiciye satılabilir meta olmadığını, bunların ''kamuya açık data'' niteliği kazandığını ileri sürüyorlar. Ses yağmacılığının temelinde bu anlayış yatıyor.
Oswald ve diğer radikal postmodernistler (Negativland, Bob Ostertag, Otomo Yoshihide ,Tape Beatles...) datalarla dans ediyor, dataları dağıtıyor, paylaşıyorlar. Oyun oynuyorlar, şaşırtıyor, bir tür détournement gerçekleştiriyor, ''semiotik gerilla savaşı'' yürütüyorlar.
William Burroughs dilin bir virüs olduğunu söylerken, gündelik dilin ''sağlıklı'' bünyesini bozan bir karşı dilden söz ediyordu, kuşkusuz. Radikal Postmodern pratiklerle müzik yapanlar açısından da sample'lar ''bellek virüsü''. Klonlanmış parçaların körleştirdiği algılara, kötürüm ettiği belleğe sızan ve belleğe canlılık kazandıran bir virüs. (Bellek virüsü nitelemesi Otomo Yoshihide'ye ait.)
John Oswald'ın müziğinde anlatılanların çok kısa tutulmasının nedeni sadece telif hakları yasağından kurtulmak değil. Oswald, pop müziği dinleyen her kulağın aşina olduğu parçalardan, listelerde aylarca ve hatta yıllarca kalmış hit'lerden yaptığı iki saniyeyi geçmeyen alıntıları ''tanınabilirliğin eşiğinde'' tutuyor. Dans müziğindeki sample'lardan farklı olarak, şeffaf değiller; ama, dönüştürülmüş olmalarına karşın bütünüyle tanınmaz halde de değiller. İşte bu özellikleriyle belleğe elektrik gibi çarparak çok sayıda çağrışım uyandırıyorlar.
Radikal postmodern kültürün içinde yer alan ve John Oswald'ın önde gelen sözcülerinden biri olduğu bu deneyci pop, modernizmin devrimci dönemine özgü pratikleri benimserken, modernizmin kurumlaşmış ve ölü bir geleneğe dönüşmüş haline de karşı çıkıyor. Modernizmin karmaşık olana indirgemeci bir taklaşımda bulunmasına, tükenmiş alanları yeniymiş gibi sunmasına itiraz ediyor.
Halil Turhanlı
'Varlık dergisi Şubat 2002 sayısında yayınlanmıştır.'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder