[Almanca’da] gesellschaft (toplum, topluluk) sözcüğünün kökeni Sal kelimesidir. Bir saal (salon) içinde birçok insan toplanırsa, bu insanlar bir gesellschaft oluştururlar. Onlar bir toplumdur (topluluktur), ama olsa olsa bir salon toplumu ya da topluluğudurlar ve alışılagelmiş salon konuşmaları yaparlar. Aralarında gerçek bir ilişki kurulursa, bu ilişki toplumdan, topluluktan bağımsızdır, çünkü böyle bir ilişkinin olması, ya da olmaması, toplumun, topluluğun niteliğinde bir değişiklik oluşturmaz. Salonda bulunanlar hiç konuşmasalar, ya da birbirlerine sadece nezaket sözcükleri söyleseler de, gene bir topluluk sayılırlar. İlişki karşılıklı olur, bir eylemdir, Tek’ler arasında bir alışveriştir. Topluluk sadece bir mekânı paylaşmak demektir. Bir müze salonundaki heykeller de bir topluluk oluştururlar ve “gruplanmışlar”dır. Bu durumda, toplu olarak bu salonun “mekân edinilmiş” olmasından söz edilir; oysa aslında o salon bizi içinde toplamıştır, ya da içine almıştır. İşte toplum (topluluk) sözcüğünün doğal anlamı hakkında söylenecekler bu kadardır. Bundan da anlaşılan şudur ki, toplumu (topluluğu) oluşturan Ben ve Sen değilizdir, ikimizi de toplumun (topluluğun) üyesi yapan bir Üçüncü daha vardır ve işte bu Üçüncü, toplumu yaratır, toplumu yaratan odur.
Max Stirner - Biricik ve Mülkiyeti s.268-269
***
İkili ve üçlü. Simmel için (1950), ikili (iki kişilik grup) ve üçlü (üç kişilik grup) arasında temel önemde bir farklılık vardır. Üçüncü bir kişinin katılması köklü ve temel bir değişiklik yaratır. Üye sayısının üçün üzerine çıkması hiçbir yerde üçüncü bir üyenin yaptığı etkiyi yaratmaz. Diğer tüm gruplardan farklı olarak, ikili ilgili iki bireyin ötesinde bir anlam içermez. İkilide bağımsız bir grup yapısı yoktur; bu ilişkide grup için iki ayrı bireyden daha fazla bir şey söz konusu değildir. Nitekim, ikilinin iki üyesi de yüksek düzeyde bireyselliğe sahip olabilir. Birey grubun seviyesini düşürmez. Bu durum üçlüde geçerli değildir. Üçlü ilgili bireylerin ötesinde bir anlam kazanma imkânına sahiptir. Muhtemelen bir üçlü için ilgili bireylerden daha fazlası söz konusudur. O muhtemelen bağımsız bir grup yapısı geliştirebilir. Sonuç olarak, üyelerin bireyselliğine karşı daha fazla tehdit vardır. Bir üçlü üyeleri üzerinde genel yıkıcı bir etkiye sahip olabilir.
Gruba üçüncü birinin eklenmesiyle yeni toplumsal kurallar söz konusu olabilir. Sözgelimi, üçüncü taraf diğer iki kişi arasındaki tartışmaları kendi lehine kullanabilir veya diğer iki taraf arasında bir rekabet konusu olabilir. Üçüncü üye ayrıca üstünlük sağlamak için diğer iki taraf arasındaki bir çatışmayı bilinçli olarak besleyebilir (böl-yönet taktiği). Böylece bir tabakalaşma sistemi ve bir otorite yapısı ortaya çıkabilir. İkiliden üçlüye geçiş bireylerden bağımsızlık kazanabilecek ve onlar üzerinde egemenlik kurabilecek toplumsal yapıların gelişimi açısından temeldir. Böyle bir olasılık İkilide yoktur.
İkiliden üçlüye geçişle başlayan süreç gruplar gittikçe daha da büyürken ve nihayetinde toplum ortaya çıkarken devam eder. Bu büyük toplumsal yapılar içinde birey toplumun yapısından giderek kopar, gittikçe yalnızlaşmaya, soyutlanmaya ve bölünmeye başlar. Bu durum bireyler ve toplumsal yapılar arasında diyalektik bir ilişkiyle sonuçlanır. “Simmel’e göre, sosyal bir birey toplumla her zaman ikili bir ilişki içindedir: onun içinde, ancak karşısında yer alır. ... Birey belirlenir, ancak belirler de; yapmak zorunda kalır, ancak aynı zamanda etkide bulunur” (Coser, 1965: 11). Buradaki çelişki, “toplumun bireysellik ve özerkliğin ortaya çıkışına yardımcı olması, ancak aynı zamanda onu engellemesidir” (Coser, 1965).
George Ritzer - Sosyoloji Kuramları / ya da *
George Ritzer - Sosyoloji Kuramları / ya da *
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder