Durum:
Tamamen özelleştirilen, etkisiz hale getirilen, sömürgeleştirilen kamusal alan,
ancak mücadeleler, yeni ifade olanaklarının, yeni sözlerin, demokratik
pratiklerin koşullarını bizzat yaratabilecek iletişim-olmayanın,
cevap-olmayanın, söz-olmayanın, “genel seferberliğin” reddinin adacıklarını
açtığı zaman, süreksiz bir tarzda hayat bulur.
Grev, yalnızca sermayenin değerlenmesini engellediği
için değil, aynı zamanda, işçileri, farklı ve rakip işlevlere ve yerlere tahsis
edildikleri bir işbölümünden çıkararak “eşit” kıldığı için de etkiliydi.
Bu çifte koşulu yeniden bulmak, değerlenmeyi
durdurmak, iletişim/tüketim/üretim akışlarından çıkmak gerekiyor ve bu
durdurma ya da bu çıkışta politik örgütlenmenin koşulu olan eşitliği yakalamak.
Bir öznelliğin su yüzüne çıkması için hızlanmaya değil, yavaşlamaya ihtiyacımız
var. “Zamana, fakat bir kopuş zamanına, sömürü ve tahakküm dispositiflerinin
askıya alınma zamanını, bir “tembellik zamanını ortaya çıkaracak olan “genel
seferberliği” engelleme zamanına ihtiyacımız var.
Tembellik:
Paul Lafarguea ve onun “iş dogmasını” çürütmesine bir miktar mizah ve saygıyla
yaklaşarak, hem toplumsal işbölümünün rollerini, işlevlerini ve anlamlarını
reddeden ve bunlardan kaçan hem de bu askıya alma yoluyla, yeni mümkünler
yaratan politik eyleme “tembel” diyorum. İşçi hareketinin sürgüne yolladığı
tembelliği neden araftan kurtaralım? Çünkü belki böylece bizi üretim,
üretkenlik ve üreticiler (“Gerçek üreticiler bizleriz!”) mutlu döngüsünden
çıkaracak etik-politik bir ilkeden yola çıkarak, “işin reddi”ni düşünmeye ve
uygulamaya başlayabiliriz. İş, üretim ve üreticiler, komünist geleneğin hem
gücü hem zayıflığı olmuştur. Emeğin özgürleşmesi mi yoksa emek sayesinde
özgürleşme mi? Umarsız belirsizlik. İşten değil, ne olursa olsun, daima işin
reddinden yola çıkmak gerekir.
Sosyalizm:
Yalnızca sanatçılar Tembellik hakkına sahiptir. La Paresse comme vérité
effective de l’homme adlı küçük kitabında, Kasimir Malevitch, “bütün insanlık
yalnızca zorlu bir yolu izlesin ve artık geride işe yaramaz tek bir kişi
kalmasın diye”[1] gerçekleşen sosyalizmi itham eder. Bugün ultra liberal Avrupa
Komisyonunun programı da budur. Malevitch hâlâ, emekten yola çıkılırsa daima
emeğe (daha da kötüsü işe) varılacakken, ancak çalışma (Malevitch, Sovyet
devriminin ilk yıllarında yazmıştır) yoluyla tembelliğe varılacağını düşünür.
İşin
reddi I: Tembel eylem, bir “eylemsizlik” ya da bir “minimum
eylem” değildir. Her şeyden önce, kapitalist toplumda varoluş koşullarına göre
pozisyon almaktır. Kapitalizmde egemen iktidar ilişkisini, yani işi (ücretli)
hedef alan öznel bir reddi ifade eder. “Sadece yaşamak için daha fazla çalışmak
zorunda olmamız utanç verici, (...) var olmak için çalışmak zorunda olmak
rezilliktir” diyordu Marcel Duchamp, bütün yaşamı boyunca Lafargue’ın eserine
sadık kalan bu sanatçı. Bilişsel kapitalizme, yeni teknolojilere, “insan
sermayesi”ne, Facebook, Google vs/ye rağmen, bugün bu hâlâ geçerlidir.
İşin reddi yalnızca işçileri ilgilendirmez; zira
bilhassa ve öncelikle, toplumsal işbölümüne ve işbölümüne göre önceden
belirlenmiş bir işleve, bir role, bir kimliğe tahsis edilmeyi istememek
anlamına gelir. Bu bakış açısından işçi, sanatçı, kadın ya da “bilişsel işçi”
tam olarak aynı şeydir, yani tahsis edilmiş olmaktır. Doğrudan bir patron
tarafından ya da değil, hepsi sömürü ve tahakküm ilişkileri içinde tutulur.
Piyasa için üretim, farklı biçimlerde, hepsini, bilgilerinin, yeteneklerinin ve
yaşamlarının ekonomik ve öznel bakımdan yoksullaştırılmasına, ele
geçirilmesine, normalleştirilmesine ve standartlaştırılmasına boyun eğdirir.
İşin
reddi II: Neoliberalizm, işçilerin büyük endüstrinin montaj
hattında çalışmayı reddetmesine bir yanıt olarak kurulmuştu. Ona, bireysel
girişim aracılığıyla işte kendini gerçekleştirme, kişiselleştirilmiş tüketim
aracılığıyla elde edilecek özgürlük, yaygınlaştırılmış bağlantılılık tarafından
sağlanacak bir toplumsallaşma vaat ediyordu. Bu vaatler, ifade edilmeyen fakat
zamanla keşfedilecek şeyler içeriyordu: Bir taraftan yeni tabi kılma ve
köleleştirme biçimleri, diğer taraftan güvencesizlik, yoksulluk, bireyselleşme
ve eşitsizlik. Tüm bu vaatler, borçlandırılmış insana, resesyona,
fedakârlıklara, kemer sıkmaya, daimi kriz halinin otoriterliğine yol açarak
gerçek doğalarını ortaya çıkardılar.
2007'den beri kapitalizmi sarsan ayaklanmalarda
ifade bulduğunu gördüğümüz ret, yeni bir radikalizm içerir, çünkü hem “insan
sermayesi''nin kurallarına göre çalışmanın reddi, hem tüketici, İletişimci,
kullanıcı, işsiz olarak çalışmanın reddi, hem de normalleştirilmiş cinsel
kimliğin reddi, yani değerlenme teknikleri ile tabi kılma/köleleştirme
tekniklerini oluşturan yönetimsellik tekniklerinin reddi söz konusudur.
İşin
reddi III: “İş” kadar “redde”, belki daha çok bu İkincisine
mim koymak gerekir, zira iş değişmişse, reddi ifade eden öznel kopuş, politik
eylemi tanımlamanın temeli haline gelir. Ret, öznelliği dikkate alan bir önce
ve bir sonra oluşturarak, zamanın (ya da tarihin) akışını kırar. Bu önce ve bu
sonra (Mayıs 68) arasında öznellikler gerçekleşir ve çözülür.
Zorunlu çalışma: İnsanlık var olduğundan beri
çalışmaya en çok zaman ayıran kuşaklar, sermaye altında doğmak mutsuzluğunu
yaşayan kuşaklardır. Her türlü üretkenlik artışı, bilimin ve tekniğin her türlü
keşfi ya da icadı, zamanı özgürleştirmek yerine, sermayeye daha güçlü bir şekilde
bağlamışlardır; çünkü kâra dönüştürülmesi gereken şey, zamansallıkların
çokluğudur. Çağdaş işin reddi, sermayeyi, sadece işçinin işi reddetmesinden
daha derin bir şekilde sarsar, zira sömürü bütün bir toplumu ve bütün
boyutlarıyla öznelliği ilgilendirir. Söz konusu olan, modernitenin
“antropolojisidir'' (özne, birey, özgürlük, evrensellik, erile ayarlı her şey).
Hız
ve hareketsizlik arasında: İşin reddinin bu yeni kiplikleri,
kapitalist birikimin kötü sonsuzu ile geleneksel toplumların değişmez istikrarı
arasında, para akışlarının hızlandırılmış devri ile işin, tüketimin, iletişimin
can sıkıcı tekrarı arasında, “mümkün''ün zamansallığını, mevcudiyetten çoklu
uzamlara doğru gevşetilmiş ve genişletilmiş süreyi, en büyük hızlılık ve en
büyük yavaşlıkla canlandırılan başka bir uzam-zamanı keşfeden spesifik eylem
biçimleridir. Bu “aradaki” süreyi, makinelerin ve teknolojinin yardımıyla
örgütlenme zamanına dönüştürmek gerekir. Dolayısıyla hiçbir teknofobiye yer
yoktur, çünkü bir kere değerlenmenin etkisinden kurtarıldığında, en büyük
hızlılık gibi en büyük yavaşlık da makinelerin hızı olabilecektir.[2]
Grev gibi, bu ret de, sermaye tarafından
kararlaştırılmış olan genel seferberliği askıya alır ve böylece kronolojik
zamanı menteşesinden çıkarır ve başka hareketler, hızlar ve ritimler doğurur.
Gilles Deleuze için, bu zamansallığa erişim, “kâhin”in, Marcel Duchamp içinse
tembelin ayrıcalığıdır. Bu kavramsal ve varoluşsal kişilikler nasıl politik
kişiliklere dönüşebilir?
Zaman:
Zamanı yaşamanın başka bir biçimine ihtiyacımız var. Kapitalist için zaman
paraysa, tembel ya da kâhin için “sermayesi zamandır.” Sermaye, işin reddinin
“özgürleştirdiği” bütün zamanları yeniden ele geçirmektedir. Zaman üzerinde
ortaya çıkmakta olan yeni mücadele, birikmiş toplumsal zenginliğin temellüküyle
el ele gitmelidir. Parayı yeniden boş zamana çevirmek için, zenginliği
mümkünlere dönüştürmek için, yalnızca mücadeleler değil, yeni özneleşme
süreçleri de gerekir.
Eril/Dişil:
“ Tembel” eylem, bir kimlik çözme işlemidir. Etkinlik etrafında örgütlenmiş
bir dünyaya dâhil olması, kimlikleri, özellikle cinsel kimliği sarsar.
İlkçağ'dan başlayarak, etkinlik (cinsel, politik,
üretken) erkekle özdeşleştirilir. Kadın ise, tersine, cisimleşmiş eylemsizlik
ve edilginliktir. Yunan demokrasisi politik eylemi sırf erkeklere mahsus bir
alan olarak yüceltir. Kapitalizm tarafından gerçekleştirilen “köleliğin
demokratikleştirilmesi” politik eylemi değil, üretimi merkeze alır. Bununla
birlikte üreticiler daima erkeklerdir ve iş yine bir erkeklik gösterisidir.
Eylem (eril) ile eylemsizlik' (dişil) arasındaki ayrım, psikanaliz gibi, 19.
yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı arasında ortaya çıkan yeni sosyal bilimlerde
bulunur. Freud’da eylem, babanın penisiyle temsil edilir; dolayısıyla buna
sahip olmamanız can sıkıcıdır, çünkü bir şeylerden eksiksiniz demektir. Tembel
eylem, kimlikleri askıya alır ve oluşlara açılır. Eylemin ve işin erkekliğini
sarsar ve kadının ama aynı zamanda da doğanın tahakküm altına alınmasını
sorgular.
Algı
ve duyarlık: Para üretmeyi amaçlayan sermayenin
eylemi, yalnızca ekonomik etkiler yaratmaz. Sermaye bizi bir algı ve bir
duyarlıkla donatır, çünkü algılamak ve hissetmek eylemin işlevleridir. Eylemin
gerçekleşmesi için gerekli olan şey, görülür ve hissedilir. Algıyı ve hissetme
biçimini değiştirmek için eyleme biçimini, aslında son kertede, yaşama biçimini
değiştirmek gerekir. Tembel eylem, kapitalist üretimin ereklendirilmiş
eyleminin tam tersidir; sermaye için erek (para) her şey, süreç ise hiçbir
şeydir. Süreç, eğer para üretmiyorsa, birebir anlamıyla, var da değildir.
Tersine işin reddi tamamen sürece, oluşa, kolektif tekilleşme kipliklerine
odaklanır.
Tembellik
ve işsizlik: İşsiz, bir “tembel” değildir, çünkü
işsizlik hâlâ ve daima sermayenin bir zamansallığıdır. İşsiz bir tembele
dönüşebilir, fakat herkes gibi, kendi üzerinde bir çalışma; kendi, ötekiler ve
dünyaya dair radikal bir perspektif değişimi pahasına.
Yaşam:
Sermayenin yaşamı sömürmesi, yaşamın sermayeyle örtüştüğü anlamına gelmez.
Ücretlilerde işi işçiden ayırabildiğimiz gibi, yaşamı da eserlerinden ayırmak
daima mümkündür. İnsan sermayesinin ilk örneği olarak bakılabilecek sanatçıda
bile, eserler yaşamdan ayrılabilir. “Bir modus vivendi (yaşam tarzı), bir tür yaşam
anlayışı oluşturmak için resmi ve sanatı kullanmak istedim, yani muhtemelen,
yaşamımı tablo formu altında sanat eserleri yapmakla geçirmek yerine, bizzat
yaşamı bir sanat eseri haline getirmeyi denemek için [...] Önemli olan, yaşamak
ve bir tavra sahip olmaktır. Her durumda izleyicilerin gözünden, yaptığım
resim, yaptığım kelime oyunları ve yaptığım her şey bu tavrın buyruğu
altındadır.” (Duchamp) Bu ayrım her zaman mümkündür, zira özneleşme süreci her
zaman gerçekleşmektedir. Krizle birlikte, neoliberalizme herkese “otantik” bir
yaşam kurma olanağı verme vaadiyle sağlanan katılım, parçalanmaktadır. Bireysel
yaşamı değil de kolektif yaşamı bir sanat eseri gibi tasarlamak ne anlama
gelir?
Demokratik
süreç: Politik eylemi niteleyen şey, üretimden çekip
çıkarılan bilişsel ya da gayri maddi ya da daha başka bir tanım değil,
toplumsal işbölümünün kategorilerini, kimliklerini, rollerini ret ve tüm
bunlardan kaçabilme ve mümkünler açabilme kapasitesidir. Ret ve bunun politik
eylem potansiyeli doğrudan doğruya bağlı olduğumuz “iş”ten, tahsis edilmiş
olduğumuz alandan ve işlevlerden çıkarılmaz.[3] Ret, işbölümünden sapan ve bunun
içinde imkânsız olan şey üzerine çalışan bir eylemi ima eder. Tembel eylem,
bilişsel ya da profesyonel hiçbir virtüözlük, hiçbir özel hüner gerektirmez.
Herkes tarafından uygulanabilir. Peki, ama kolektif bir örgütlenme sürecinin
motoruna nasıl dönüşebilir? Örgütlenme zamanı spesifiktir. İle de Franceda
Süreksiz ve Güvencesiz Çalışanlar Koordinasyonundaki son politik deneyimim, bir
duraklamaya, seferberliğe son vermeye dayanan demokratik bir sürecin; öznel
güçlerin keşfi, üretimi, örgütlenmesi ve yeniden bileşiminin mümkün olabilmesi
için, zaman, hem de çok zaman istediğini bana öğretti. Bu problemi çözecek
olan, ne demokratik merkeziyetçiliğin ne de borsada işlem gören sosyal ağların
hızı ve basitleştirilmeleridir. Bir mücadelenin ihtiyaç duyduğu heterojen
hızları kullanabilme ve düzenleyebilmenin koşulu, seferberliği sonlandırmanın
hareketsizliğinde içerimlenen şeyi geliştirmektir.
Savaş
makinesi: Yine de sermayenin düalizmlerini bozguna uğratmak
gerekir. Güç ilişkilerini kurma ve sürdürme kapasitesi olmaksızın, işin
reddinde içerilmiş olan etkileri ve tekillikleri açımlamak imkânsızdır. (Metropoliten)
işin reddi de başka bir şeyle ilgili değildir. İşçinin işi reddi üzerine
düşünen kuramcılarda olduğu gibi, partiyle ya da devletle ilgili değildir. Tam
tersine, başka stratejik tercihleri -tüm mümkünleri ortaya koyarak işin
reddinde ve onun politik potansiyelinde diretmek- ifade eden feminist
hareketlerin (ya da güvencesizlerin hareketi) parti-oluşunu ya da
devlet-oluşunu düşünmek zordur. Fakat zamansallıkları, heterojen öznellikleri
ve onların kuramlarını keşfetmek, üretmek ve yeniden bileşimini oluşturmak
gerekliliği, yönetimselliğin tabi kılma ve köleleştirme tekniklerinden sürekli
kaçmayı içerir.
Maurizio Lazzarato - Borçla Yönetmek, Çev.: Şule
Çiltaş, Otonom Yayıncılık, 2015
Dipnotlar
[1]. Kasimir Malevitch, La Presse comme vérité
effective de l’homme, Paris, Allia, 2000, s.14.
[2]. Burada, uzun zaman önce yazdığım bir kitaba
gönderme yapıyorum, Videophilosophie, Berlin, B-books, 2002.
[3]. Reddin nedenleri ve amaçları vardır, fakat ifade
ettiği kopuş, amaçsız ve nedensiz bir arzu yoluyla oluşur. Gerçek nedeni,
nedenselliğin (işbölümü, üretim, değerlenme) kopuşudur ve amaçları, yeni var
olma ve eyleme tarzları yaratmaya zorlayan kopuştan önce var olmaz. Nedenlerin
(işbölümünün) düzeninde imkânsız olan kopuş, her yeni özneleşmenin koşulu olan
zamansız bir mümkün yaratır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder